Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Herkes beladan kaçar CHP belaya koşar-VEYSİ SARISÖZEN

AKP “terörü bitirdik, bitiriyoruz” diye esip gürlese de aldırmayın. “Tabanda iç hat manevrası” yapıyor. 

Bugünkü bölgesel-uluslar arasıkoşullarda, Hükümet, artık ayak attığımız şu bahar aylarından itibaren başlayacak olan savaşı göze alamaz. Neden? Çünkü artık bu savaş yalnız Hükümet açısından değil, Türkiye açısından “yıkıcı” olur. Ordu bunu biliyor, ABD de biliyor. 30 yıl boyunca süren “düşük yoğunluklu savaş“ dönemi kapandı. Savaş büyür ve hızla “bölgesel çapta bir savaş”ı tetikler. 
Dikkatinizi şu noktaya çekmek isterim: Haberleri biliyorsunuz; Hükümetin “profesyonel ordu”, “paralı askerler”, “maaşlı hudut birlikleri” planı çöktü. Milyonlarca insan açlık sınırında, ama 3-4 bin TL aylıklı bu “işyerlerine” rağbet yok. 
Bir başka gerçek de şu: TSK, artık “çok sayıda şehit” vermeyi göze alamaz durumda. Çünkü düne kadar “bir oğlum şehit düştü, iki oğlum daha var, onlar da şehitliğe aday” diyen Türkün sayısı hızla azaldı. Paradoks şurda: AKP’nin “ekonomik mucizesi”, nisbi de olsa halk refahına yansıdıkça, “şehit olma” isteği azalmakta. İşte bu yüzden TSK, tıpkı Batılı devletlerin savaşlarda yaptığı gibi, yüksek teknikle ve en az insan kaybıyla sonuç almaya çalışmakta.    
Ne var ki, Batılı devletlerin savaşlarda kullandığı yüksek teknik-az kayıp yöntemi, gerilla savaşlarında pek fazla işe yaramaz. “Şehir gerillası”ndan söz etmiyorum. Kürdistan dağlarının yarattığı coğrafi yapıda, eldeki ileri teknoloji elbette gerilla kayıplarına yol açar, ama, ordu, “insan insana savaşı” ortadan kaldıramaz. Çünkü gerilla dediğin “sızar”. Sen yüz kilometre öteyi bombalarken, bir bakarsın “burnunun dibinde” bitiverir. Yüz kilometre öteyi döven topların bulunduğu “kalekol” havaya uçuverir. Bunu geçen bahar aylarında gördük. Şimdi bu “sızma” gücünün daha da artmış olduğunu tahmin etmek hiç de zor değil. Yani eğer savaş devam ederse, karşılıklı kayıplar tahminlerin ötesinde büyür, kabul edilemez sınırlara ulaşır. 
Ve eğer Hükümet savaşı göze alırsa, o zaman bölgedeki kritik dengeler, hiç umulmadık “ittifaklara” yol açarak, bu savaşı “bölgesel savaş” haline getirir. Bu ise “felaket”tir. 
Her iki taraf için de “felakettir”. Türkiye yıkılır, bölge kan gölüne döner ve Kürtler bu “yıkıntı“ üzerinde ve “kan gölünde”, büyük devletlerin ve bölge devletlerinin bir kere daha “ihanetine” uğrayarak, tarihi özgürlük fırsatını kaçırır. 
Yani “felaket”in önüne geçmek için, barışa ve Kuzey’in kurtuluşunun “silahsız yoldan” gerçekleştirme imkanlarını yaratacak “demokrasiye” ihtiyaç, herkes için ortak ihtiyaçtır. Türkiye “yıkılmamak” için, Kürt halkı “özgürleşmek” için, barışa ve demokrasiye muhtaçtır. O nedenle Hükümetin “barışla” oyun oynamaya kalkışmaması, inandırıcı olması herkesin menfaatinedir. 
Ve daha önemlisi ise şudur: Barış, yalnızca “felaketten” kurtuluşun yolu değildir. Rojava’da bir Kürt baharı yaşanıyor. Devrimci süreç hızla yayılıyor ve derinleşiyor. Türkiye’de PKK ile devlet arasında varılacak “onurlu bir uzlaşma”, Rojava devrimini güvenceye alırsa; Rojava devriminin zaferi de Kuzeyde çözümün silahsız yoldan elde edilme imkanını yaratır. Tersi durumda Rojava’ya Türk müdahalesi, sonu yıkımla bitecek olan savaştan başka yol bırakmaz. 
Bu aktüel olan durumdur. Daha uzun perspektifle bakıldığında, hem Türk bölgesel emperyalizminin “stratejik hedefi”, hem de öncülüğünü Kürt Özgürlük Hareketinin yaptığı “bölgesel devrimci sürecin” stratejik hedefi de, her iki taraf arasında “nihai hesaplaşma” için, şu anda “barışa” ihtiyaç duymaktadır. 
AKP, Kürdistan’ın bütün parçaları üzerinde hegemonya kurmadan “bölgesel emperyalist güç merkezi” olamaz. Ancak, Kürdistan üzerinde zorla hegemonya kuramayacağı ortaya çıktığına göre, Kürdistan üzerinde hegemonya kurmak için bile, Güneyle olduğu gibi, Kuzey’in, Doğu’nun ve Rojava’nın Kürtleriyle de barış yapmak zorundadır. 
Aynı şekilde; Kürt Özgürlük Hareketinin öncülüğündeki devrimci güçler, “Ortadoğu ve Kafkasya Ortak Evi” programıyla, “kapitalist moderniteye”, erkek egemenliğine ve ekolojik yıkıma karşı, “eşitlikçi, komünal, cinsiyet özgürlükçü ve ekolojik toplum” hedefine yürüyebilmek için, “barışın sağlayacağı“ çok değerli bir “tarihsel döneme” ihtiyaç duymaktadırlar. 
Barış ihtiyacı yapısaldır. 
Aslında CHP’nin de önünde “Avrupa Ortak Evi”, yani AB ile “Ortadoğu-Kafkasya Ortak Evi”ni birleştirme “programı” duruyor durmasına da, Kılıçdaroğlu “darbe umudunu yitirmiş, seçim zaferinden çoktan vazgeçmiş olan ulusalcının atına binmiş”, “kıyamete” gitmekte...