Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

DERSİM: Uzakta Özlenen Kent – 2 / Erdoğan ZAMUR

 Dersim, ananım acılarla beni dünyaya getirdiği kenttim… Yoksulluğun, yokluğun, acının, zulmün yaşadığı kentim. Uzakta olan insanların hasretle özlemle yâd ettiği coğrafyam benim. Sana olan özlemimi dindirmek için sana geldim. Ancak gördüklerim yüreğimi kanattı.

Attığım her adımda, gördüğüm her manzarada yüreğime; duyarsızlığın, vurdumduymazlığın hançeri daha bir saplandı. Sen yüreğimde büyüttüğüm hasretimin kenti olamazsın. Sen ki bin yıllardır hiçbir güce boyun eğmeyen direnişin kalesi Dersim’mim olamazdın. Sen Pir’im Seyit Rıza’nın, Alişêr’in, Zarifelerin, Beselerin, Zilanların ve adını sayamadığım binlerce direnişçinin mekânı olan Dersim olamazdın.
Ağustos sıcağında kar yağdı yüreğime, çığ düştü yüreğimin uçurumlarında… Dersim, bir tarafın direnişin sembolü, bir tarafın yozlaşmanın resmi… Bir tarafında Munzur’un asi akışı, bir tarafında sulara boğdurulmuş atalarımın mezarları.

Bir yanda yakılan ormanlar diğer yanda kutsal Munzur’u kıyısında elinde içki şişeleriyle insanlar. Ne garip bir yer olmuşsun sen… Sistemin inatla suya boğduğu “Gola Çeto’nun” hemen yanı başındaki bira şişeleri yüreğimi kanatıyor. Kutsallarımıza yönelik bu gayri ahlaki yaklaşım kim tarafında yapılırsa yapılsın asla ve asla kabul edilemez bir durumdur.


12. Munzur Doğa ve Kültür festivalinden sonra Dersim’e gittim. Pertek feribot iskelesinden başlayarak Kurmeş’e kadar, oradan Dersim merkeze, Munzur Gözelerine, Nazimiye Derova Şelalesine, Kutuderesine kadar olan yolun her tarafı pet su şişesi, bira kutuları/şişeleri her türden içki şişeleri görmek gayet doğal bir manzaraydı. Bir toplum bu kadar kendi öz kimliğinde nasıl uzaklaşabilir? Hala aklımın ve yüreğimin almadığı bir husustur. Sözde “doğa ve kültür festivaline” gelenler resmen doğayı katletmişler. Festival için gelenlerin arkasında yapılan sohbetlere bakınca festivalin asıl amacında oldukça uzaklaştığına tanık oldum. Dersim’i Dersim yapan temel olgu yüzyıllardan beri yaşattığı kültürdür. Kürt Kızılbaş Aleviliğin merkezi olarak anılan kentte gerçek anlamda ne Kürtlük, ne de Kızılbaş Alevilik yaşatılıyor. Yozlaşmanın alabildiğinde hüküm sürdüğü bir yer konumuna getirilmiş.
Türkiye’deki bütün siyasi akımların yaşam bulduğu bu coğrafya da devrimcilik adı altında ciddi bir kültürel yozlaşma yaşandığına tanık olmak yüreğimdeki kanamanın daha da şiddetlenmesine neden oldu. Siyasi akımlara sempati duyan herkes içkiyi adeta su niyetine kullanıyor. Şu söylenebilinir: “Ne var insan içki içemez mi?” İnsanların içki içmesi yanlıştır demiyorum. Ancak içkinin insan hayatında bu kadar yer edinmesi kabul edilir bir şey değildir. Hele içtikleri içkinin kutularını/şişelerini rastgele etrafa atmaları, doğayı kirletmeleri ve en önemlisi de kutsal mekânlarımıza yönelik saygısız tutum kabul edilebilecek bir durum değildir. Sosyalizm adı altında Dersim’de geliştirilen inançsızlık, insanların -özelliklede gençlerin- maneviyattan uzaklaşmasına neden olmaktadır. Dersimli kendi kutsal değerlerinde uzaklaşıyor. Bu uzaklaşma yabancılaşmayı ve yozlaşmayı beraberinde getiriyor. Özgürlük adı altında her türden yozluk yaşanıyor. Daha 14-15 yaşındaki genç kızları sokakta su içer gibi bira içmesi özgürlükse eğer (özür dileyerek belirtiyorum ) “tükürürüm o özgürlüğe…”


Başta yerel yönetimler olmak üzere, siyasi yapılar ve inanç önderleri üzerine düşen rolü iyi oynamadığı için toplum bu hale düşüyor. Dersimde ki “Yaşam Kadın Danışma Merkezinin” yapmış olduğu bir ankette Dersimde ki kadınların yüzde 33,1’i 18 yaşında küçükken evlendiriliyor. Yine aile içinde şiddete uğrayanların oranı yüzde 58,5’tir. Tarih boyunca kendi değer yargıları ile yetişmiş bir toplumun, kendine yabancılaşmasının altında yatan nedenleri ortaya koymak; geleceği sağlıklı inşa etmek için zorunludur.

Dersim’de dikkat çeken bir başka sorunda kendi anadilini kullanma sorunudur. Bir haftalık gezi boyunca gerek Kurmanci gerekse de Kirmancîki konuşan pek kimseye rastlamamak oldukça üzücüydü. Dersimde hâkim dil Türkçe olmuş. Devrimcilikte dem vuranlar kendi anadilini kullanmaktan oldukça uzaklar. Alışveriş yaptığımız hiçbir yerde anadilini kullanana tanık olmadık. Sohbet ettiğimiz insanlar genellikle Türkçe konuşuyorlardı. İstanbul gibi kozmopolitik bir yerde dahi pek çok insan anadilini kullanırken Dersimde tersini görmek yadırgatıcı geldi.


Dersim’de insanlar birbirini bir türlü beğenmiyor. Eğer benim gibi düşünmüyorsanız, siz işe yaramaz birisinizdir. En iyisini ben bilirim havasında geçilmiyor. Aynı yapı içinde yer alanlar bile böyle düşünüyor. Mesela Dersim Belediye başkanı Edibe Şahin’e yönelik yoğun eleştiriler duyduk. Bu eleştirilerin içinde haklılık payı olanlarda mutlaka var. Dersim gibi bir yerde hala Kent konseyinin oluşturulmamış olması en önemli eksikliğidir. Sahi, buradan soralım Dersim Kent Konseyi neden hala kurulmamış? Belediyenin işi sadece yol, park, su, kanalizasyon ve temizlik midir? Halkı yönetime katmak, katılımcı belediyecilik anlayışını oturtmak başkanın işi olmalıdır. Dersimde çok sayıda siyasi anlayışta yapının olması yönetim anlamında ciddi bir handikaptır. Bütün bu yapıları belli bir ortak paydalarda buluşturmak neredeyse imkânsızdır. Ama bunu kendine gerekçe yapıp kent konseyini dahi kurmamak başlı başına bir eksikliktir. Umuyorum ki en kısa sürede bunlar aşılır. Öte yanda alt yapı ve sosyal donatılar açısında iyi bir performans gösterdiğine tanık olduk. Ancak kimse bunları görmüyor, onun içinde Dersim Belediyesi kendini yeniden doğru bir biçimde kendini organize etmelidir.

Son olarak festivallere ilişkinde birkaç şey söylemeliyim. Duyduklarımda çıkardığım birkaç nokta var. Bunların başında festivallerin özünde uzaklaşıp bir konser programına döndüğüne dairdir. İnsanlar festivalden çok hangi ünlü sanatçının nereden çıktığıyla ilgileniyor. Ben belediye yönetiminin yerinde olsam bir sonraki festivale hiçbir tanınmış sanatçı davet etmem. Yerelde müzik yapan gruplarla program alırım. Konserlerden ziyade Munzur Doğa ve Kültür Festivalinin ruhuna denk düşecek doğa ve kültürel etkinliklere ağırlık veririm. Yine fiyatların yüksekliği bir başka eleştiri noktasıdır. Özellikle dışarıda gelenlerin yaptığı bu eleştiride yerinde bir eleştiridir. Adeta “nasıl olsa dışarıda geliyorlar, gidecekler ne alırsak kardır” mantığıyla hareket ediliyor. Her türlü meyve ve sebzenin yetiştiği; hayvancılığın eskisi kadar da olmasa bile hala devam ettiği Dersim’de hayvansal ve tarımsal gıdalarının fiyatları el yakıyor. Gelenleri misafir veya gelir elde edilecek kişiler olarak değil de kendi dostları olarak görmeleri ve ona göre hareket etmeleri gerekmektedir. Eğer böyle yaklaşılır ise bir sonraki yıl daha fazla sayıda insan Dersim’e gelir.

Dersim kendi öz benliğine dönmek zorundadır. Aksi durumda yozlaşma daha da büyüyecek ve tanınmayacak bir toplum haline gelecektir. Kendi değer yargılarına, inançlarına, anadillerine, gelenek ve göreneklerine sahip çıkarak o eski yaşam anlayışı olan “eline, diline ve beline sahip çık” geri dönebilir. Özgürlük hareketinin bahsettiği “ Demokratik Özerklik” aslında tamda Dersim için ideal bir yapılanma olur. Dersim kültürel coğrafyası, kendi içerisinde özerk bir yapılanmaya gitmelidir. Peki, “Demokratik Özerk Dersim” yapılanması mümkün müdür? Bu konu da bir sonraki yazı konusu olsun…

 Erdoğan ZAMUR

kaynak--Ajansamed