İran’da binlerce yıl öncesine ait mağaralar, zorlu kış aylarında köylülere ve hayvanlarına barınma olanağı sağlıyor.
Em ‘ewul pezan nas bikin, sê çeşît rengê pez hene; pezê sor, spî û reş. Xûyê bizinê bi rik û har e, mih jî sernerm û mûlayim e.
Biletler için: 
Sesi ve müziği ile ünü Amerika’ya varan Kürt sanatçı Aynur Doğan, bir süredir yaşadığı Avrupa’dan dünyaya açılma projeleri üzerine çalışıyor. Aynur Doğan, uluslararası alanda prestijli müzik şirketleri ile yeni projeleri üzerinde çalışırken, Amerika’nın Boston kentindeki Berklee Müzik Okulu tarafından kısa bir süre önce kendisine verilen “Akdeniz Müziğinin Divası” ödülü ile müzik kariyerinde yeni bir sayfa açmaya hazırlanıyor.
Yönetmenliğini yaptığım film ‘He Bu Tune Bu’ (Bir Varmış Bir Yokmuş) festivalinizde değerli bir ödüle layık görülmüştür. Bir sinemacı için tatbiki ödüllendirilmek gurur verici ve teşvik edici bir olaydır. Ancak üzülerek belirtiyorum ki bu ödülü kabul edemeyeceğim. Hepinizin bildiği gibi geçen yıl Avrupa’nın göbeğinde, Paris’te, şehrin ortasında üç siyasetçi Kürt kadını güpegündüz vahşi bir şekilde katledildiler. Dünyanın en güvenli bölgesi olarak bilinen Avrupa maalesef bu üç devrimci kadına mezar oldu. Bu katliamın üzerinden uzun vakit geçmesine rağmen Avrupa hükümetleri ve yargı kurumları maalesef yeterli bir duyarlılık gösterip olayı hala aydınlatmadılar. Avrupa ve özellikle Fransız hükümetinin bu sessizliği ve duyarsızlığı Fransız istihbaratının ve dolayısıyla hükümetinin bu olayın üstünü örtmeye çalıştığı izlenimi vermektedir. Bu olay ile birlikte, Kürtler ve ezilen diğer halklar açısından, Avrupa’nın demokratik, adil ve hümanist değerleri anlam yitimine uğramıştır. Avrupa’nın aydınları, sanatçıları, siyasetçileri bu olaya karşı yeterince ses çıkarmayarak üzerlerine düşen sorumluluklardan kaçınmışlardır. 
Hasan Coşar‘la, çıkardığı ilk kitabı ’’Tarihte ve Günümüzde Kadın’’ üzerine bir söyleşi yaparak, siz değerli okuyucularımızın ilgisine sunuyoruz.
Pertek Cemevi’nin Düşündürdükleri
Dersim’in Pertek ilçesinde geçen gün cemevi açılışı yapıldı. Kürt Kızılbaş Aleviliğin merkezi olan Dersim’de “bir cemevinin açılması kadar normal bir şey olamaz” diye düşünebilirsiniz. Gerçekten de şehirleşen Aleviliğin ibadetlerini yerine getirmesi için cemevleri şarttır. Ancak son yıllarda hükümetinde yönlendirmesiyle cemevleri adeta cami kültürüne dönüştürülmeye çalışılmaktadır. Türkiye’deki Cem Vakfının başını çektiği bir gurubun inatla Aleviliği Diyanet işlerine bağlama gayretlerine tanık oluyoruz. Peki, burada amaçlanan nedir? Bu soruya doğru yanıt verilmezse amacın ne olduğunu anlamak zordur.
Cem Vakfı ne diyor? Aleviler de, Cemevleri de Diyanet İşleri Başkanlığında pay almalıdır. Dedelere maaş verilmelidir. Bu anlayış gerçek Aleviliğin içini boşaltmaya yönelik bir müdahaledir. Bugün camilerde neler yaşandığını görüyoruz. Devlet diyanet eliyle bütün camilerde istediği propagandayı gerçekleştirip toplumu pasifize ediyor. İzzettin Doğan’ın yapmak istediği şey Osmanlı Hanedanının Balım Sultan’la yapmak istediği, Alevileri devlete yedekleme projesini tamamlamaktır. Biraz 1990’lı yılları hatırlayalım. Kürt Özgürlük Mücadelesinin geliştiği ve özellikle Kürt Kızılbaş Aleviler arasında taban bulmaya başladığı dönemde bizzat Demirel tarafında Cemevinin açılması oldukça anlamlıdır. Yıllar boyu ezilen, yok sayılan Kürtlerin ve Alevilerin birlikteliği devleti korkutmuştur. Alevileri bu mücadelede uzaklaştırmak için elinde geleni yapmıştır. Son olarak Kılıçdaroğlu’nun katliamcı CHP’nin başına getirtmek ve başbakanın miting meydanlarında onun inanç kimliğini öne çıkarması da aynı projenin temel taşlarıdır. Başbakan Erdoğan böyle yaparak sisteme muhalif Alevileri faşist CHP’nin etrafında toplanmasını sağlamayı amaçlamaktadır.
Dersim’deki Cemevi yönetiminin içine girdiği tavır da budur. Dersim Festivalinde yapılan birlik cemine cemevi yönetimi katılmamıştı. Ama aynı cemevi yönetimi Ramazan’da devlet protokolüne iftar vermede bir sakınca görmemişti. İşte son olarak Pertek’te açılan Cemevi ve takınılan tavırda bunun ne kadar sistemli olduğuna bir göstergedir. Pertek cemevi dedesi Hüseyin Güler açılış programına önce İstiklal marşı ve saygı duruşu eklemişti. Yapılan eleştiriler üzerine bundan vazgeçmişti. Ancak açılış konuşmasında Cemevi yerine Cem Kültür evi demesi asıl zihniyetini ortaya koymuştur. Bugün hükümette, başbakanda Cemevlerini bir ibadet yeri olarak görmüyor, bir kültür evi olarak görüyor. İşin en acı vereni de şudur ki bir Alevi Dedesi devletle/sistemle aynı dili kullanıyor. Buradan Hüseyin Güler’e sormak gerekiyor. Açılışı yapılan Cemevi ibadet yeri değil de bir kültür evi ise senin orada ki sıfatın nedir? Cemevi açılışı devletin adamlarına yaptırıldı. Açılışa katılan, halkın seçtiği belediye başkanlarına bile bir makas verilmemesi ve sadece devletin has adamlarına makas verilip kurdelanın kesilmesi ile beraber verilmek istenen mesaj oldukça nettir. Bir Pertek’li ve Kürt Kızılbaş Alevi olarak yapılan bu uygulamayı kabul etmem düşünülemez. Bu anlayışla açılan cemevlerinin devletin “Truva Atı” olmasından öte bir şey değildir.
Kentleşen Alevilikle beraber Cemevi bir ihtiyaç olarak ortaya çıkıyor. Ancak onları yöneten zihniyet Aleviliğin içini boşaltmaktan öte bir şey yapmıyorlar. Beni bildiğim Aleviliğin özü olan Pir- Rehber- Mürşit üçlemesi bugün yok edilmeye adeta cami imamı sistemi getirilmeye çalışılıyor.
Son olarak Pertek halkına da bir çağrım var. Biz inancımızı yıllar boyu koruduk. Baskılara, zulme rağmen asla ulusal ve inançsal kimliğimizde vazgeçmedik. Bugün bize dedelik yapma iddiasında olan ancak temel amacı Aleviliğin içini boşaltmaya çalışan bu kişilere gereken cevabı vermeliyiz. Alevi Kızılbaş inancını en üst düzeyde yaşayarak ve yaşatarak bu kirli asimilasyona cevap olmalıyız. Alevilik’te “Eline beline ve diline sahip ol” denir. Hiç kimseye kötü söz söylemeden ama devletin/sistemin bu sinsi planına karşı durmak her bir Alevinin görevidir.
Erdoğan ZAMUR ( Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
)