ULUCANLAR´DAKİ ÖLÜ CANLAR DİRİLDİ!
Tarihi boyunca idamlara, katliamlara, ölüm oruçlarına, direnişlere, işkencelere tanıklık etmiş Ulucanlar Cezaevi, bu günlerde müze olarak yurttaşların izlediği bir yer haline gelirken, Ulucanlar'ın cezaevi günlerini yaşayanlar için ise canlılığını hala koANKARA - 10 tutsağın yaşamını kaybettiği 1999 katliamının hafızalarda canlı tutulması için çekilen belgesel film 'Ölü Canlar' Ankara'da ilgiyle karşılandı.
Murat Özçelik'in 26 Eylül 1999'da Ulucanlar Cezaevi'nde 10 devrimci tutsağın yaşamını yitirdiği ve onlarcasının yaralanmasına ve sakat kalmasına neden olan Ulucanlar Katliamı'nı konu alan "Ölü Canlar" isimli belgesel filmin galası gerçekleşti. 17 yaşında cezaevine giren ve katliamın birebir tanığı olan yönetmen Murat Özçelik tarafından çekilen filmin galası Ankara Sanat Tiyatrosu'nda gerçekleştirildi. Özçelik'in filmde de rol alan annesi, filme destek sunan Çağdaş Hukukçular Derneği Başkanı Selçuk Kozağaçlı, TİHV Genel Sekreteri Metin Bakkalcı'nın da katıldığı galaya yoğun ilgi gösterildi. Filmde Ulucanlar Cezaevi'nde devrimci tutsakların, ağır silahlarla, gaz bombalarıyla, kancalarla katledilişi, çırılçıplak soyulup üst üste yığılışı ve öldüresiye dövülüşüne tanıklık edilirken, tutsakların hızarla kesilmesi, vücutlarının kasaturalarla parçalanmasının öyküsü anlatılıyor. Aynı zamanda, tüm vahşete karşı gösterilen direniş de filmin öne çıkan öğeleri arasında. Özçelik'in o günleri yaşadığı için kendisinin rol aldığı belgesel filmde, katliamdan sağ kurtulmayı başaran kişilerin o güne ilişkin tanıklıkları yer alıyor. Katliamda hayatını kaybeden Ahmet Savran, Aziz Dönmez, Habip Gül, Halil Türker, İsmet Kavaklıoğlu, Mahir Emsalsiz, Önder Gençaslan, Ümit Altıntaş, Zafer Kırbıyık ve Abuzer Çat'a ithaf edilen film, Özçelik'in kendisini bekleyen annesine kavuşma sahnesiyle sona eriyor.
'Ulucanlarda katliam yapan yarbay Hrant Dink'i öldürttü'
Gösterimin ardından katliama tanıklık eden aynı zamanda filmde rol alan tutsaklar sahneye davet edilerek kendilerini karanfil verildi. Tutsaklar karanfilleri, hayatını kaybeden 10 arkadaşları için aldıklarını dile getirirken, filme destek verenlerden TİHV Genel Sekreteri Metin Bakkalcı, sahneye davet edildi. Bakkalcı, insanların bu tür filmlerle gerçeklerle yüzleştiğini belirterek, "Ülke tarihi katliamların tarihidir. Bu sistem insana ait ne varsa yok ediyor. Bunu planlı bir şekilde yapıyor. Bu katliamlara yıllarca çalıştıkları açıkça kendileri ifade ediyorlar. Bizlere bu gerçeği gösterdiniz. Teşekkürler" dedi. Yine filme destek sunan Çağdaş Hukukçular Derneği Başkanı Selçuk Kozağaçlı, Ulucanlar katliamının insanlara iki şey gösterdiğini belirterek, "Günlük hayatın içinde fark etmediğimiz yumuşak gözüken devletin çelik eli, çelik dişleri sizi parçalayabilir. Devlet kendisi için endişe etmeye başladığı anda kadife eldivenlerini çıkarır hiç acımadan herkesi herkese böyle işkenceler, katliamlar yapabilir. İkincisi ise, bedenlerinden başka savunacak bir şeyleri olmayan bir avuç insanın direnişinin iktidarları ne kadar korkuttuğudur" dedi. Kozağaçlı, Türkiye'de katliamların sürekli hale geldiğini belirterek, Ulucanlar katliamının bizzat başında olan Yarbay Ali Öz'ün daha sonra Trabzon'a giderek Hrant Dink'in ölümünün içinde yer aldığını söyledi.
'Yönetmenler bölgenin acılarına duyarlı değil'
Sahnede izleyicilerin sorularını yanıtlayan yönetmen Murat Özçelik ise, belgeseli çekim aşamasında büyük zorluklar yaşadığını belirterek, belgesel için başvurduğu sol örgütlenmelerin kendisine yardımcı olmadığını, hatta filmin yapılmaması için ellerinden geleni yaptıklarını söyledi. Özçelik, bu durumun kendisin çok üzdüğünü ifade ederek, yine filmin galasının 'kendisine solcu diyenler' tarafından engellenmeye çalışıldığını dile getirdi. Ulucanlar Cezaevi'nde 8 yıl kaldığını ve katliamdan sonra arkadaşlarının cesetlerini taşımak zorunda kaldığını söyleyen Özçelik, "Cezaevi'nden çıktıktan sonra 9 yıl boyunca gülmeye utandım" dedi. Özçelik, Türkiye'deki yönetmeleri de eleştirerek, yönetmenlerin toplumsal sorunlardan uzak durduklarını dile getirdi. Muhalif bir sinemacının Türkiye'de yaşanan acılara karşı duyarlı olması gerektiğinin altını çizen Özçelik, bölgede binlerce trajedi yaşandığını, ancak yönetmenlerin bunlara karşı duyarlı olmadığını ve bu kaynaklardan beslenmediğini ifade etti.
Özçelik, geleceğe dair bir sinema filmi projesi olduğunu belirtti. DİHA
İran’da binlerce yıl öncesine ait mağaralar, zorlu kış aylarında köylülere ve hayvanlarına barınma olanağı sağlıyor.





Em ‘ewul pezan nas bikin, sê çeşît rengê pez hene; pezê sor, spî û reş. Xûyê bizinê bi rik û har e, mih jî sernerm û mûlayim e.
Biletler için:
Sesi ve müziği ile ünü Amerika’ya varan Kürt sanatçı Aynur Doğan, bir süredir yaşadığı Avrupa’dan dünyaya açılma projeleri üzerine çalışıyor. Aynur Doğan, uluslararası alanda prestijli müzik şirketleri ile yeni projeleri üzerinde çalışırken, Amerika’nın Boston kentindeki Berklee Müzik Okulu tarafından kısa bir süre önce kendisine verilen “Akdeniz Müziğinin Divası” ödülü ile müzik kariyerinde yeni bir sayfa açmaya hazırlanıyor.
Yönetmenliğini yaptığım film ‘He Bu Tune Bu’ (Bir Varmış Bir Yokmuş) festivalinizde değerli bir ödüle layık görülmüştür. Bir sinemacı için tatbiki ödüllendirilmek gurur verici ve teşvik edici bir olaydır. Ancak üzülerek belirtiyorum ki bu ödülü kabul edemeyeceğim. Hepinizin bildiği gibi geçen yıl Avrupa’nın göbeğinde, Paris’te, şehrin ortasında üç siyasetçi Kürt kadını güpegündüz vahşi bir şekilde katledildiler. Dünyanın en güvenli bölgesi olarak bilinen Avrupa maalesef bu üç devrimci kadına mezar oldu. Bu katliamın üzerinden uzun vakit geçmesine rağmen Avrupa hükümetleri ve yargı kurumları maalesef yeterli bir duyarlılık gösterip olayı hala aydınlatmadılar. Avrupa ve özellikle Fransız hükümetinin bu sessizliği ve duyarsızlığı Fransız istihbaratının ve dolayısıyla hükümetinin bu olayın üstünü örtmeye çalıştığı izlenimi vermektedir. Bu olay ile birlikte, Kürtler ve ezilen diğer halklar açısından, Avrupa’nın demokratik, adil ve hümanist değerleri anlam yitimine uğramıştır. Avrupa’nın aydınları, sanatçıları, siyasetçileri bu olaya karşı yeterince ses çıkarmayarak üzerlerine düşen sorumluluklardan kaçınmışlardır. 

Hasan Coşar‘la, çıkardığı ilk kitabı ’’Tarihte ve Günümüzde Kadın’’ üzerine bir söyleşi yaparak, siz değerli okuyucularımızın ilgisine sunuyoruz.
