Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Binlerce Kürdistan´lı Muzaffer Ayatay´a Verilen Siyaset Yasağını Protesto Etti

 Binlerce Kürdistanlı ve dostları buğün Kürt Yazar ve Siyesetçi Muzaffer Ayataya getirilen siyaset yasağını protesto etti.Almanyanın Stuttgart kentinde düzenlenen yürüyüşte polisin yoğun önlem aldığı gözlenildi.

Almanların ve gençlerin yoğun katıldığı yürüyüşte Alman devletinin yasakçı zihniyeti kınandı.Yapılan konuşmalarda bu yasağın kabul edilemez bir durum olduğu belirtildi.

Demokratik kitle örğütlerin desteklediği yürüyüşte Abdullah Öcalanın ve Kürt halkının üzerindeki baskıların son bulması için Almanyanın çeşitli şehirlerinde gelen açlık grevindeki insanlar kortejin başında yürüdüler.Alman basını yürüyüşe ilgisi yoğundu.Kurmeşlilerinde yoğun katıldıkları gözlenildi.Kurmeşli gençlerin ilğisi ve eylemle dayanışmaları görülmeye değerdi.

Ayatanın bu sürece ilişkin açıklamasını sizlere sunuyoruz... 

Türkiye’de 28 Şubat yoğun bir biçimde tartışılıyor. Özellikle AKP ve çevresi kendisine demokratik bir kimlik çıkarmaya, askeri müdahalelere ne kadar karşı olduklarını göstermeye çalışıyorlar. Onların etkisinde olan basın ve aydınlar da buna iyice angaje olmuş durumdalar. Tabi demokrat ve askeri müdahalelere karşı olanları ayrı tutmalıyız. İlkeli ve demokrasi mücadelesini verenlerin bu ülkeye kattıklarına gölge düşürmemek gerek.

Türk İslamı diye bir kavramın kullanıldığını biliyoruz. Politik arenada bunun Türk milliyetçiliğine hizmet ettiği ifade edilir. İslamı politikada kullananlar Türkiye’de İslamı hep milliyetçiliğin yedeğine aldılar. Toplumun dini inançlarını politikalarının payandaları olarak kullandılar. Türk İslamı siyasi hareketleri devletçiliği hiç bir zaman aşamadı ve ümmet eksenli enternasyonal bir çizgiye oturmadı. Türk devletinin sıcak bakmadığı hiç bir uluslararası soruna destek vermedi. Hep devlet çizgisini gözetti.

Kürt sorunu bunun en belirgin örneğidir. Kürtler müslüman bir halk. Cumhuriyetin kuruluşundan beri beyaz soykırım dediğimiz amansız bir asimilasyona tabi tutuluyorlar. Türk İslamı çevrelerinin bu ırkçı ve soykırımcı politika ve uygulamalara karşı mücadele verdiğini gören olmadı. Irkçı ve asimilasyoncu politikalardan hiç rahatsız olmadılar. Bırakalım rahatsız olmayı, bugün iktidarlar ve ısrarlı uygulayıcıdırlar. Üstelik Türkiye tarihinde hiç olmadıkları kadar güçlüler ve üç dönem seçim kazanıp hükümet oldular. Eleştirdikleri Kemalizmin Kürtlerle ilgili tüm argümanlarını devraldılar. Anadille eğitime ısrarla karşı çıktılar, bunun ülkeyi böleceğini söylediler.

Bir halkın anadilini kullanması ve eğitim alması bir ülkeyi nasıl böler? En insani ve doğal hakları politik kaygılarla yasaklamak İslamın bir gereği midir? Ya da demokrat olmanın bir kriteri midir? Bu yasakları koyanları hedef almak ve uygulamaları kaldırmak en olması gereken iken hükümet ve yandaşları yasakların kalkmasını savunanları hedef almaktalar. Bunun da ötesinde Kürtler adına yaratılan örgütlemeleri hedef aldılar. Tüm Kürtlerin ve örgütlü güçlerinin hükümete tabi olmasını ve belirledikleri politikanın dışına çıkmamasını dayattılar. Buna uymayanlar hedeflendi ve bugün hapishaneler 12 Eylül’ü aratmayacak biçimde Kürtlerle doludur.

Daha da kötüsü Kürtlere karşı kara propaganda her zamankinden daha fazla yürütülmektedir. Kürtler için terörist, bölücü vb söylenmeye devam edilmektedir. Kürtler herşey için tutuklanabilmektedir. Bugüne kadar ırkçılık yaptı diye hiç bir Türk hapis cezası almış değildir. İnternet andıcı diye bugün askerlerin tutuklandığı ve yargılandığı davalar var. Ancak Kürtlerle ilgili kara propaganda yürütmek serbesttir ve resmi olarak organize edilmektedir.

Türk İslamcılarının politikada tutucu, gerici ve milliyetçi oldukları tarihsel bir olgudur. Devletçi gelenekleri daha da güçlüdür. Halkçı ve demokratik yanları çizilizdir. Demokratik bir mücadele, militan bir muhalefet geçmişine sahip değillerdir. Bu açıdan devleti ele geçirir geçirmez 12 Eylül kurumlarının tümüyle çok rahat bütünleştiler.

AKP, 12 Eylül’ün temel kurumları olan RTÜK, YÖK vb ele geçirdiğinde sorunu bitti. Bu kurumları bir daha eleştirmedi ve gündeme getirmedi. 12 Eylül’ün anayasası ile hala Türkiye yönetilmektedir. 12 Eylül’ün seçim yasaları, terörle mücadele kanunları, yüzde 10 seçim barajı gibi sıralanabilecek ve rejimin karakterini oluşturan anayasa, yasa ve kurumlarla kolkola olmaktan gayet mutlular. Muhalefet edilmese, değiştirmekten ve üzerinde konuşmaktan yana bile değiller.

AKP ve Fethullahçılar 28 Şubat’a karşı olduklarını anlata anlata bitiremiyorlar. Ancak o günlerin tanığı olan bizler bu çevrelerin herhangi bir miting, protesto vb eylemlerine tanık olmadık. Kimsenin karşı çıkıp hapishaneye girmeyi göze aldıklarına rastlamadık. Kitleleri sokağa döken veya buna cesaret eden olmadı. Üstelik Fethullah Gülen’in 28 Şubat’tan rahatsız olduğuna veya bir eleştiri getirdiğine rastlamadık. Tam tersine F. Gülen 28 Şubatçılarla gayet uyumlu görünmeye çalıştı ve onları savundu.

28 Şubat’a karşı olanların bugün Kürtlerin başına getirilenlere karşı da olması gerekmez mi? Kürtlerin başına getirilenler 28 Şubat’tan daha beter. Bugün legal alanda faaliyet gösteren altı binden fazla Kürt politikacı hapishanelerde. Anadilleriyle savunma yapmaları yasak. Siyasi görüşlerini iktidar mensupları gibi heryerde serbestçe savunamıyorlar. Hepsi hakkında açılmış onlarca soruşturma bulunmaktadır. Bir grup milletvekili hapishanelerde ve açlık grevine başlamışlar. Kürtlerin evleri her gün basılmakta ve süreklileşen bir insan avı almış başını gidiyor. Bütün politik aktiviteleri takip altında. Polis ve savcılıklar, mahkemeler tam hız onlarla uğraşmaktadır.

Bütün olan bitenler yanyana getirildiğinde 28 Şubat’ın fazlasıyla Kürtler üzerinde uygulandığını görüyoruz. Bu baskı ve uygulamaları yapanlar da güya 28 Şubat mağdurları. Gayet pişkinler ve nasıl 28 Şubat’a karşı olduklarını anlata anlata bitiremiyorlar. Ancak Kürtlerin örgütlü direnişleri ve kendi adlarına tarih sahnesine inmeleri bu güçlerin de maskesini düşürmeye devam ediyor.

Kürtlerin Newroz’ların direniş ruhuyla yıkandıklarını ve özgürlüğe tutkularını bir gün anlayacaklar! (Özgür Gündem)