Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

'Özgürlük yürüyüşü' devam ediyor

Avrupa Kürt Dernekleri Konfederasyonu’nun ( Kon- Kurd) tarafından organize edilen “Öcalan’a özgürlük ve Kürtlere yasal statü yürüyüşü” dördüncü gününe girdi. Onlarca kilometre kat eden eylemciler Lozan’dan sonra İsviçre’nin başkenti Bern’e ulaştı.
Pek çok yazar, aydın, sanatçının yanı sıra Avrupa Göçmen İşçiler Konfederasyonu( Aveg-Kon), İsviçre Göçmen İşçiler Federasyonu (iGiF), Marksist Leninist Komünist Parti (MLKP) gibi devrimci, sosyalist örgütlerinde katılımıyla yapılan yürüyüşte eylemciler sloganlarıyla Kürtler üzerindeki kirli savaş politikaları ve PKK lideri Abdullah Öcalan’a uygulanan tecridi protesto ediyorlar.
Cenevre’de 1 Şubat’ta başlayan yürüyüşe katılanların sayısı kısa zamanda yaklaşık 200’ü buldu. Kürdistan’ın dörde bölen anlaşmanın imzalandığı Lozan’da Cuma günü yapılan miting ardından eylemcilerden bir heyet, Sosyalist Parti ve Yeşiller Partisi ile görüşmeler gerçekleştirdi, amaçlarını ve taleplerini aktardı.

Aynı gün akşam saatlerinde Bern’de bir panel düzenlendi. Panele KON-KURD Eşbaşkanı İsmet Kem, gazeteci yazar Günay Aslan, Avrupa Kürt Kadın Hareketi adına Uludere Belediye Başkanı Şükran Sincar, Aveg-Kon adına Savaş Demir, yazar Celil Kılıç, Bremen üniversitesinden Prof. Ronald Beorl ve kültür hareketi Tev-Çand’dan Hozan Şemdin katıldı. Şükran Sincar, yaptığı konuşmada “Kürtler bu kış günü direniyorlar, bahar bizim için ya başarı ya da başarı olması lazım” dedi.

BEORL ÖCALAN’IN HEDİYE ETTİĞİ TAKIM ELBİSEYİ GİYDİ

Bremen Üniversitesinden Prof. Ronald Beorl, Öcalan’ın Roma’da iken kendisine hediye ettiği takım elbiseyi yıllardır evinde dolabında sakladığını belirterek, bugüne kadar hiç giymediği kıyafeti panel için giydiğini söyledi.

Öte yandan yürüyüşçüler arasında yer alan yazar ve siyasetçiler uzun yürüyüşü ve Türkiye’deki atmosferi Atılım gazetesine şöyle değerlendirdiler:

Feleknaz Uca (Avrupa Parlamentosu (AP) eski üyesi) : “Ben bir Avrupa ülkesi vatandaşı ve eski bir milletvekili olarak bu sürecin Kürt halkı için çok önemli olduğunu düşünüyorum. Partilerin kapatıldığı, Avukatların, siyasetçilerin, gazetecilerin ve çocukların tutuklandığı geniş kapsamlı bir saldırı dönemi yaşanıyor Türkiye’de ve kim demokrasi istiyorsa, bu yönde tavır koyuyorsa haklarında davalar açılıyor ve tutuklanıyorlar. Hangi ülkede bir gün içinde bu kadar avukat tutuklanmış, 10 sene parlamentoda milletvekilliği yaptım bir günde bu kadar gazetecinin tutuklandığı başkaca bir ülke yok. Barış isteyen Kürtlerin uğradığı bu siyasi soykırım Kaddafi gibi diktatör yöneticilerin bile ülkesinde uygulanmamıştır. Belki yarın beni de tutuklarlar Türk vatandaşı olmadığım halde hakkımda davalar açıldı ve 20 yıl kadar hapis isteniyor. Ben de bu yürüyüşe Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü ve Kürt halkının yasal statüsü için katlıyorum. Abdullah Öcalan avukatlarıyla görüştürülmüyor, aydanlar tutuklanıyor, insan hakları ayaklar altına alınıyor ve demokrasiden yana olduğunu her fırsatta dile getiren Avrupa devletleri bu duruma karşı sessiz kalıyor. Bu yürüyüş bu yüzenden Birleşmiş Milletler binası önünde başladı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ile Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi’nin bulunduğu Fransa’nın Strasbourg şehrinde son bulacak. Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi’nin (CPT) tüm hapishaneleri takibe alıp oralardaki hukuksuzlukları ve kötü muameleleri rapor haline getirmesi gerekiyor şu anda Abdullah Öcalan 6 aydan fayladır avukatlarıyla görüştürülmüyor, CPT bu duruma sessiz kalıyor ve açıkça belirtmek gerekir ki bu uluslar arası bir suçtur. Kazan vadisinde kimyasal silahların kullanıldığı iddiası üzerine bölgeye gittik ve bu iddianın doğru olduğunu gördük. Bu kimyasal silahları kim Türkiye’ye sattı, Avrupa neden sessiz ya da Roboski’de 36 sivil insanımız öldürülüyor Avrupa yine sessiz kalıyor ve ben inanıyorum ki Amerika ve pek çok Avrupa ülkesi Kürtler üzerindeki siyasi soykırım sisteminin içindedir. Bu yüzdendir ki Avrupa bunca hukuksuzluğa sessiz kalıyor. Biz buradayız, soğuğa, kara rağmen yürüyüşümüzü gerçekleştireceğiz. Mücadelemiz barış ve özgürlüğe kadar sürecek. Biz bu yürüyüşle sessiz kalan ülkelerin gözünü açmak istiyoruz…”

Günay Aslan( Gazeteci- Yazar): “Dünya bir değişim sürecinden geçiyor. Soğuk savaş sonrası Orta Doğuda yeni dengeler kuruluyor. Küresel güçlerin Orta Doğu’ya ciddi bir müdahalesi söz konusu. Amerika’nın başını çektiği NATO merkezli bati sistemi ile İran’ın başını çektiği bölgesel gericiliğin ciddi bir kapışması söz konusu bu iki kamp arasında küresel gericilik ile bölgesel gericilik arasında önemli bir çatışma var. Önemli bir gerginlik yaşanıyor ve bu gerginlik Kürt halkının temel çıkarlarını, özgürlük özellerini ciddi manada tehdit ediyor. Orta Doğu’da kurulacak yeni dengelerde Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkına saygı temelinde dünya ulusal ailesi içerisinde saygın bir yer alması gerekiyor. Kürdistan özgürlük hareketi bu temelde bağımsız bir çizgi sürdürdüğü için, küresel gericiliğe ve bölgesel gericiliğe karsı mesafeli durduğu için ciddi bir baskı, tehdit ve kuşatma altındadır. Bizim bu yürüyüşümüzün temel amaçlarından bir tanesi Kürt özgürlük mücadelesine yönelik bu küresel ve bölgesel gericilikten kaynaklanan tehditlere dikkat çekmek, bunları bertaraf edebilmek için bir direniş tutumu sergilemektir. Yürüyüşümüzün böyle bir tarihi anlamı vardır. Bir diğer anlamı şudur: Diasporasıyla, dört parça Kürdistan’ıyla Kürt toplumu bir bütündür, bir ulustur ve tarih sayfasına çıkmaktadır, yükselen bir güçtür. Dünya’nın neresinde olursa olsun Kürtler kendi milli demokratik insani talepleri için tarihin, sürecin onlardan beklediği tutumu almak zorundadırlar. Bu mesajda buğun çok güçlü bir şekilde verilmiştir. Aslında Cenevre’den Strasbourg’a bir Kürdistan yürüyüşü başlamıştır. Kürt haklinin özgür gelecek yürüyüşüdür bu. Burada yürüyenler yalnızca diasporadaki Kürtler, onların temsilcileri, sözcüleri ya da dostları devrimci, demokrat Türkler değil bir özgürlükten yana bütün herkes yürüyor. Bu eylem bütün olarak Kürt haklinin gelecek özlemleridir ve tutkularıdır, özgürlük eşitlik temelinde bölge halklarıyla birlikte yasama arzusudur. Ve bu mesajın çok güçlü bir şekilde algılanacağına inanıyorum.”

Toplu siyasi tutuklamalara da dikkat çeken Günay Aslan şunları söyledi: “AKP bu politikalarla Türkiye ve Türk halkının da geleceğini ciddi tehlike altına almıştır. Bir milli boğazlaşma, bir halklar arası savaşın tohumlarını atmıştır. Ama umuyorum ve diliyorum ki Kürdistan ve Türkiye halkları buna geçit vermeyecektir. Bu anlamda hepimize tarihi sorumluluklar düşmektedir, bunun bilinciyle bu süreçte özellikle herkesin Kürdistan özgürlük mücadelesi etrafında kenetlenmesi AKP hegemonyasına, faşizan saldırılarına karşı daha tutarlı, daha kararlı ve daha gür bir itiraz bilinci yükseltmesi gerekir.”

Dr. Mustafa Peköz: “Bildiğiniz gibi Şubat ayı PKK lideri Öcalan’a yapılan uluslar arası komplonun yıl dönümüdür ve bu yürüyüş hem bu durumu protesto etmeye yönelik hem de Kürdistan’da Kürt halkına yönelik çok yönlü tavsiye planına karşı bir tepki hareketi olarak ortaya çıkıyor. Türkiye’ de cemaat rejimi Kürt toplumsal hareketine ve ayni zamanda Türkiye’deki ilerici demokratik güçlere yönelik pervasızca bir saldırı içerisinde ve doğal olarak da böylesi bir saldırıya karşın toplumsal bir tepkinin örgütlenmesi hem Avrupa da, hem Türkiye’de hem de Kürdistan’da eş zamanlı örgütlenmesi önemlidir. Ben hem bir Kürt hem de bir komünist olarak böyle zamanlarda sorumluluk gösterilmesi gerektiğini düşünüyorum. Avrupa ve Türkiye’de bu tarz eş zamanlı eylemlerle günün cemaat rejimini geriletebiliriz, ona karşı bir ittifak oluştura biliriz, bu yürüyüşte Türkiye sosyalist hareketinden MLKP gibi örgütlerinde yer almasını ben oldukça olumlu ve değerli buluyorum. Çünkü bu sorun sadece Kürtlerin değil ayni zamanda Türkiye devrimci hareketinin, sosyalistlerin de ortak sorunudur ve doğal olarak ortak hareket etmemiz gerekmektedir. Özellikle de tavsiye süreci için Türkiye’ye gönderilen Kemal Burkay gibi şahısların AKP’yle birlikte hareket ettiği ve toplumu manipüle etmeye kalktığı bir dönemde ortak hareket etmenin önemi daha da belirgin hale geliyor. Burkay gibilerinin yaptığı şey çok açık ve net olarak Kürt özgürlük mücadelesini ve sosyalistleri parçalama, bölme ve irade kırma harekettir. Madem demokratik bir süreç yaşanıyor neden Günlük gazetesi, Atılım gazetesi, Özgür Gündem gibi gazetelerin çalışanları tutuklanıyor, baskıya uğruyor? Bu sormak gerek onlara. Ve bu saldırılar uluslar arası bir saldırıdır. Roj TV’yi 20 milyon Kürt izliyor. Ancak bu kanal uydulardan men ediliyor. Bu durum Orta Doğu’da elde tutulmak istenen güç dengelerinden bağımsız düşünülemez. Tıpkı Kürt köylülerinin katledilmesi, gerillalara dönük kimyasal silahların kullanılması gibi ABD destekli operasyonlardan biridir bu da, böyle okumak gerekir. Fransa Ermeni soykırımı ile ilgili yasayı kabul ederken Roj TV’ye uydularını kapatarak Kürtlere dönük tavrını gösterdi. Roj TV davası esas olarak uluslar arası Kapitalist Güçlerin Kürtlere yönelik politikasını çok açık bir sakilde ortaya koyuyor ve bu gün yaptığımız yürüyüş bu ablukayı kırmaya dönüktür...”

Savaş Demir ( Aveg-Kon Konsey üyesi ve İGİF eş başkanı) : “Bu yürüyüşü Konfederasyon olarak önemsiyoruz ve Kürt halkı üzerinde yürütülen inkâr ve imha politikalarının Avrupa devletlerinden bağımsız geliştiğini düşünmüyoruz. Bu yürüyüş aslında demokratik geçinen Avrupa Devletlerinin ikiyüzlülüğünü ortaya koymak içindir. Kürt ulusu, parçalanmış ve işgal edilerek sömürgeleştirilmiş ülkesiyle, inkâra ve imhaya dayalı politikaların sonucu olarak tanınmayan kimliği ve yok sayılan kolektif haklarıyla, baskılarla, tutuklamalarla, katliamlarla ve acılarla yaşamak zorunda bırakılmıştır. Konfederasyon olarak hem dünya emekçi halklarının sınıfsal mücadelesi hem de ulusal özgürlük mücadelesini omuzlamayı bir görev biliyoruz ve bu mücadelemizin zaferle sonuçlanacağından eminiz.”

ANF