Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

BİRÇOK KÖY ORTADAN KALKACAK

Dersim'de köylülere ait topraklar ormanlık alan gösterilip HES’lerin ihalesini alan şirket ve holdinglere peşkeş çekiliyor. Köylü toprağını hileyle istimlâk eden holdingler bölgeye uzun namlulu silahlarla donatılmış özel güvelikçileri yerleştirdi. Köylüler ise başlattıkları hukuk mücadelesinin yanında bir de Özgür Köylü Hareketi’ni oluşturdu. 
Dersim, Elazığ ve Bingöl illerinin kesiştiği alandaki Peri Suyu’nda, Limak ve Bilgin holdingleri tarafından inşaatı başlatılan Pembelik Barajı’nda köylülerin Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından nasıl dolandırılmaya çalışıldıkları ortaya çıktı. 1994’te köylerinden zorla göç ettirilen köylülerin arazilerini, Tapu Kadastro Müdürlüğü’nün bu yöndeki tespitlerini hiçe sayarak ‘ormanlık alan’ statüsüne geçirmeye çalışan İl Çevre ve Orman Müdürlüğü’nün, sözkonusu arazileri baraj ihalelerini alan holdinglere peşkeş çekmek için bu manevrayı yaptığı anlaşıldı. 
Bakanlık, holdingler ve onlara kredi veren Türkiye’nin en büyük bankalarının talanına karşı köylüler de harekete geçti. Bu kapsamda köylüler oluşturdukları Özgür Köylü Hareketi ile 15 gündür Peri Suyu’nda çadır kurarak direniyorlar. Özgür Köylü Hareketi temsilcisi Özkan Arslan, AKP hükümeti ile holdinglerin entrikalarını, barajların tamamlanması durumunda yaşanacak katliamları ANF’ye anlatarak, bölge halkına direniş çağrısında bulundu. 
BİRÇOK KÖY ORTADAN KALKACAK
Peri suyu üzerinde yapılan beşinci baraj olan Pembelik barajının üç ilin; Dersim, Bingöl ve Elazığ’ın kesiştiği noktada yapılmakta olduğuna dikkat çeken Özkan Arslan, Limak ve Bilgin Holdinglerinin ortaklığıyla yaklaşık bir yıldır yapımı süren Pembelik Barajı’nın tamamlanmasıyla birlikte bu üç ile bağlı birçok köyün ortadan kalkacağını belirtti. Sonuçların daha da ağır olacağı uyarısında bulunan Arslan, şunları söyledi: “Onlarca hayvan ve endemik bitki türü yok edilecek. Kadim ve kutsal bir coğrafya tüm değerleriyle suya gömülecektir. Şantiyenin kurulduğu Paş (Akkuş) köyü dışında çevrede hiçbir köy henüz istimlak dahi edilmemesine rağmen, etrafta muazzam bir çevre tahribatı yapılmıştır. Kültürümüz ve inanç yerlerimiz tehlike altındadır. Bütün mezarlarımız suların altında kalacaktır.”
UZUN NAMLULU ÖZEL GÜVENLİK
Devletin korumak için Peri Suyu’na hakim bir tepeye askeri karakol kurduğunu, uzun namlulu silah taşıyan onlarca özel güvenlik görevlisi yerleştirdiğini belirten Arslan, “Biz geceleri 10 kişi nöbet tutarken, köylülerin gelip bize katılmasını engellemek ve korku yaratmak için havaya taciz ateşi açıyorlar. Sürekli bir baskı, tedirginlik söz konusu. Dün yapamadıklarını bugün başka metodlarla yapmaya çalışıyorlar” dedi
DEVLET-ŞİRKET İŞBİRLİĞİ ENTRİKALARI
Limak ve Bilgin Holdingleri yetkililerinin birkaç köylüyü parayla satın almaya çalıştığını da aktaran Arslan, bazı köylüler direnirken, diğer bazı köylülerin ise çıkar peşinde koştuğunu söyledi. 
Arslan, şöyle devam etti: “Her türlü hile ve entrikayla halkımızı kandırıp, topraklarını ellerinden almak için olağanüstü çaba harcıyorlar. Köylünün yüzyıllardır ekip sürdüğü tarlaları kadastro ve orman müdürlüğü işbirliğiyle ormanlık alan gibi gösterip, cüzi fiyatlara satın almaya çalışan Limak ve Bilgin Holding, Türkiye İş Bankası, Türkiye Sınai Kalkınma Bankası, Yapı ve Kredi Bankası ve Ziraat Bankası’ndan oluşan konsorsiyumdan 415 milyon dolar kredi sağladı. Swissotel’de 23 Haziran’da düzenlenen imza törenine, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) Başkanı, EPDK Kurul Üyeleri ve temsilcileri, Limak Holding Yönetim Kurulu Başkanı Nihat Özdemir, Bilgin Enerji Yatırım Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Vehbi Bilgin’in yanı sıra, Türkiye İş Bankası A.Ş Genel Müdürü, Türkiye Sınai Kalkınma Bankası Genel Müdürü, Yapı ve Kredi Bankası Murahhas Azası ve Genel Müdürü, Ziraat Bankası Genel Müdür Yardımcısı katıldı. Sözde çevreci olduklarını açıklayan bankalar köylerimizi boşaltan HES’lere kredi sağlayarak, yaşam alanlarımızı yok ediyor, bizleri sürgüne zorluyorlar.”
“DÜZGÜN BABA VE HIZIR SULAR ALTINDA KALACAK”
Tüm geçmiş değerleri, yaşam alanları sular altında kalacak olan bölge halkına da seslenen Arslan, “Kültürümüz, tarihimiz ve geleceğimiz için toprağınıza sahip çıkın. İnanç yerleri sular altında kalacak. Bu barajla birlikte kutsal mekanlarımız olan Gol Xızır (Hızır gölü) ve Düzgün Baba toprakları sulara gömülüyor. Bu coğrafyada her ağacın altında bir bedel veren devrimcilere sesleniyoruz; burası umudun yeşerdiği ve binlerce yiğidin gözünü kırpmadan yaşamını feda ettiği kutsal bir toprak. Bu barajları 38’in devamı olarak gördüğümüz için katliamları ve sürgünleri bir daha yaşamamak adına bölgede yürüttüğümüz mücadeleyi sürdüreceğiz” dedi. 
ÖZEL MÜLKİYETE ORMAN, ORMANA BARAJ MANEVRASI
Yüzlerce köylüyü mağdur edecek bu projenin bir mağduru da Aşağı Doluca Köyü sakini Ali Ferhat Seyhun. 1994 yılında zorla göç ettirildikleri Aşağı Doluca Köyüne 1999 yılında geri döndüklerini anlatan Seyhun, “Bizim orada dedemizden kalma tapulu arazimiz var. Ekip biçtiğimiz tarlalar var. Ama gelin görün ki, Orman ve Su İşleri Bakanlığı’na bağlı İl Çevre ve Orman Müdürlüğü ve baraj ihalesini alan holdingler bu arazileri ormanlık alan diye göstererek, elimizden almaya çalışıyor. Bu konuda hakkımızda dava bile açtılar. Biz de müdahil olmaya karar verdik. Sonuna kadar mücadele edeceğiz” dedi. 
Ormanlık alan olarak gösterilmeye çalışılan Aşağı Doluca’dan 6 köylünün avukatlığını üstlenen Cihan Söylemez, Tunceli Tapu Kadastro Müdürlüğü tarafından bir yıl önce yapılan araştırma sonucunda Aşağı Doluca köyünün ormanlık alan değil, köy tüzel kişiliğine ait arazi olduğunun tespit edildiğini söyledi. Avukat Söylemez, ancak İl Çevre ve Orman Müdürlüğüyle birlikte baraj ihalesini alan holdinglerin bu tespite itiraz ettiklerini söyledi. Bunların Nazımiye Kadastro Mahkemesi’nde kadastro tespitinin iptali için köy tüzel kişiliğine karşı dava açtıklarını aktaran Söylemez, bu alanların tarla olmasına rağmen, İl Çevre ve Orman Müdürlüğü tarafından orman olarak gösterilmeye çalışıldığına ve söz konusu holdinglerin de menfaatleri gereği bunu desteklediğine dikkat çekti. Köylülerin hepsinin ellerinde tapularının, özel mülkiyetlerini kanıtlayan belgelerinin bulunduğunu ifade eden Söylemez, 6 müvekkiliyle birlikte davaya müdahil olmak için dilekçe verdiğini ve 13 Ekim’de bunun değerlendirileceğini kaydetti.
ÇEVRE VE ORMAN İŞLERİ HOLDİNG KURULUŞU GİBİ ÇALIŞIYOR
Şu anda Aşağı Doluca Köyünün orman olarak gösterilmesi çabası da olsa, Tapu Kadastro Müdürlüğü tarafından 6 köylünün ortak malı olarak tespit edildiğini belirten Söylemez, “Ancak karar yanlış yazılmış. Çünkü burası Köy Tüzel Kişiliğinin değil, köylülerin özel mülkiyetleridir. Zaten köy muhtarı Necati Laçin de bu hususun yanlış yazıldığını kabul ediyor ve mahkemede o alanın orman olmadığını beyan etmeye hazırlanıyor” diye konuştu. 1950’ler ve 1960’lardaki memleket orman haritasına istinaden, İl Çevre ve Orman Müdürlüğü tarafından birçok özel mülkiyetin orman olarak gösterildiğini belirten Söylemez, ancak bunların çoğunun keşif nedeniyle sonuçlanamayacak davalar olduğunu hatırlattı. Orman İşleri’nin her yere bu konuda dava açtığını, Dersim’de bu gibi yüzlerce dava olduğunu belirten Söylemez, şunları kaydetti:
“Çevre ve Orman İşleri bu köylerin mülkiyetlerine ilişkin hassasiyeti, doğayı koruma konusunda hiçbir şekilde göstermiyor. Tarlaları orman olarak göstermelerinin tek nedeni şirkete avantaj sağlamak. Böylece vatandaşlara hiçbir pay düşmeyecek, araziler devletin gözükecek ve devlet de cüzi bir rakamla buraları satacak. Mantık bu. Bu baraj yapılırsa insanların tarımsal alanlarıyla birlikte yaşam alanları da yok olacak. Türkiye’nin de imzaladığı Avrupa Peyzaj Sözleşmesi’nde herhangi bir yerde baraj veya maden işletmesi açılmasının oradaki yerel kültüre ve doğaya zarar verilmemesi koşuluna bağlanmıştır. Bu yapılan barajla Alevi toplumunun birçok kültürel ve inanç yeri sular altında kalacaktır. Bu açıdan yapılan Avrupa Sözleşmeleri’ne de aykırıdır.” 
Zeynep Kuray-ANF